2 Mayıs 2015 Cumartesi

Merhaba ben meme



Defne 14 aylık oldu sayılır ve bu ara memeye çok düşmüş durumda. Durup durup memeeee diyor. Helede beni görürse. Sanırım onun dilinde benim adım meme. Belkide bana baktığında beni kocaman bir meme olarak görüyordur. İşin esprili kısmı bir tarafa bu iş biraz sıkıntılı olmaya başladı. Benim olmadığım ortamlarda aşırı uyumlu ve sıkıntısız iken ben eve gelir gelmez huysuzlaşıyor meme meme meme başlıyor. Herkes de aynı cümle "aaa sen yokken vallahi hiç böyle değildi hiç sorun çıkarmadı"

Nitekim artık bu işe bir çözüm bulmak istiyorum. Emzirmeyi bırakmak istemiyorum çünkü en azından bir kış daha emerek geçirsin istiyorum (Daha hiç ağır bir şekilde hastalanmamaısını emzirmeye bağlıyorum). Lakin gündüz emzirmeyi kesmek istediğime karar verdim. Nasıl yapacağımdan henüz emin değilim. İlk etapta dikkatini dağıtarak minimuma indirmeye çalışmak niyetindeyim. İkinci etapta bende buna hazır olduğumda bant yapıştırma metodunu deneyeceğim. Gece uyumadan önce ve uyandığında emzirmeye devam etmekte bir sakınca görmüyorum şimdilik çünkü bu konu bana sıkıntı hiç vermiyor hatta keyif veriyor onunla yakın temas içinde uyumak..

Bu arada memeden kesmek diye araştırırken başkalarının hikayelerini okudukça gözüm doldu ve çok hüzünlendim. Emzirmeyi çok seviyorum aslında ve çok da keyif alıyorum. Keyif almamın sebebi ise belli; Defnenin keyif aldığını bilmek. İnsanın çocuğunu mutlu edebilmesi -hele de bu kadar kolay bir şekilde ve tamemen kendi imkanlarıyla- müthiş birşey. Çocuktan çok annenin emzirmeyi bırakmak istemesinin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anladım.

İşte bu yüzden zamana yaymayı deneyeceğim. Baktım olmadı en son çare tek seferde keseriz napalım. Elbet bir gün bitecek emzirme dönemi ama önemli olan ikimiz açısından da hasarsız ve sıkıntısız bitmesi...

16 Şubat 2015 Pazartesi

Meyve şekerli bebek keki

Defne kek yesin çok istiyordum nedense (kendim çok seviyorum diye heralde:)) ama şeker yemesin de istiyordum bir yandan. Önce kuru meyva ve hurmalı kek denedim güzel de oldu ama Defneye vermemiştim küçük diye. Sonra kuru meyve tadı olmadan kakaolu kek nasıl yaparım diye düşünmeye başladım. İstedimki eve misafir geldiğinde öyle bir kek yapayım ki yaptığım kekten Defne de yiyebilsin ve aklıma ekotab ın meyve şekeri geldi. Bugün onu kullanarak kek yaptım. Sonuç: idda ediyorum kimse farkı anlamaz. Elbetteki meyve şekeri de şekerdir ve çok tüketmemek gerekir ama bir alternatif arıyorsanız öneririm.


İşte tarifim:

2 organik yumurta
1 kavanoz ekotab meyve şekeri
1 bardan fındık yağı
1 bardak organik süt
2.5 bardak organik un
1 çay kaşığı ingiliz karbonatı ve 3-4 damla limon suyu
2 kaşık kakao

2 yumurtayı iyice kabarana kadar çırpın
Sonrasında önce sıvıları sonra unu ve karbonatı ekleyerek sadece spatula kullanarak söndürmeden karıştırın. Yarısını ayırın ve kalanına kakao ekleyin. 175 derecede 25 dk civarı pişirin.

Afiyet olsun :)



Not: Defne 11 ayı bitirdiği ve toplamda bir dilimin yarısı kadar yediği için içindeki süt ve yumurta beyazı miktarını önemsemedim ama siz doktorunuza danışmadan denemeyin alerji riski oluşabilir..

11 Şubat 2015 Çarşamba

Defne'nin hırçınlığı

Defne daha 10 aylıkken başladı 2 yaş sendromuna 😬 istediği birşey olmayınca yay gibi gerinip ağlıyor. Belliki Defneyle bol bol duygu ve sakinleşme çalışması yapmamız gerekecek.

Aşağıdaki linkte 5 oyun önermişler. İlerisi için buraya not düşmüş olalım.

5 Ekim 2014 Pazar

Ek gıda meselesi

Evet malum WHO 6 aydan sonra temel gıda anne sütü kalmak koşuluyla katı gıdaya geçmeyi öneriyor. Bu önerinin ana amacı bebelerin damak tadının ve sindirim sisteminin farklı besinlerle tanışması. Anne sütü alan yavrular devamlı değişen süt tadından ötürü değişik tadlara zaten alışıklar ama tabiki sindirim sistemleri için direk kabağı öğütmek oldukça farklı bir deneyim olsa gerek. Bu ek gıda konusu da emzirme uyutma vs gibi bir çok konuda olduğu gibi farklı yaklaşımlarla dolu. Ben doğal ebeveynliği benimsemiş biri olarak bazılarınız için "amma da takıntılı" sınıfına giren bir anneyim (Maalesef çocuğunuz için sağlıklı bir şeyler yapmaya başladığınız an yapmayanların/yapamayanların hışmına uğruyorsunuz bu belkide bilinçaltında suçlu hissetmelerinden veya bunu onlara yapılan bir saldırı gibi görmelerinden dolayıdır kimbilir). Ben elimden geldiğince doğal şeyler sunmaya çalışıyorum ve bu tutumumun Defne'nin yarınlarına yatırım olacağına inanıyorum yani ne yapsam kardır diyorum. Eee nede olsa eski toprak deriz ya aslımda şunu demek isteriz doğal yaşamış büyütülmüş. İşte bende en azından temelinin sağlam olması için uğraşıyorum. Bu nedenle Defneye yedirdiğin herşeyin organik olmasını sağlamaya çalışıyorum (şahsen tarım bakanlığının sertifikalarına güveniyorum). 

An itibari ile Defne 8 ayını bitirdi. Tipik yemeği şu şekilde;

Kahvaltı: yumurta sarısı, keçi tereyağ, keçi büş peyniri, 1 kaşık üzüm pekmezi (pekmezi ayrı veriyorum hatta bazen peyniri de ayrı veriyorumki tadları ayırd etsin ama yumurta sarısını tereyağ ile eziyorumki yemesi kolay olsun)

Ana yemek: düdüklüde kuzu pirzola eşliğinde pişirilmiş sebzeler (fisslerin 2.5 litrelik düdüklüsünü çok tavsiye ederim) veya et suyuna tarhana benzeri çorbalar. Bu mamalara karbonhidrat için irmik yulaf veya bulgur ekliyorum(oldukça yoğun kıvamda hazırlayıp yanında su vermeyi tercih ediyorum). Bu aydan itibaren baklagillere ve haftada bir balığa başlıyoruz.

Meyve: elma armut vs gibi yumuşak meyveleri cam rendede ezerek veriyorum. 
Kuru kayısı ve kuru eriği hafif suda pişirip tel süzgeçten geçiriyorum. Bazen hipp veya elite marka organik meyve pürelerinden de veriyorum.

Yoğurt: Altın mandıra dan haftada bir çiğ süt alıyoruz ve yoğurdu kendimiz mayalıyoruz. İnek alıyorduk ama defne için keçiye geçeceğiz umarım tadına alışırız.

Muhallebi hiç vermedim. Pirinç ve pirinç unu vermedim vermeyi düşünmüyorum. İşlenmiş şekerden 2-3 yaşına kadar uzak tutmaya çalışacağım. Kemirmesi için şekersiz sert kurabiye yaptım ve benzeri tarifleri denemeye devam edeceğim. Gelişmeleri buradan paylaşırım. Bu biraz ciddi bir yazı oldu bir dahakine daha çok eğlence yüklerim :)

12 Eylül 2014 Cuma

Bebek Yapım Bakım Onarım: Zeka Gelişiminde Oyuncakların Rolü

Orjinal yazı: Bebek Yapım Bakım Onarım: Zeka Gelişiminde Oyuncakların Rolü



Özellikle buraya kopyaladım bu yazıyı çünkü önümüzdeki yıllarda ailecek tekrar tekrar okuyup, hatırlayıp, uygulamaya çalışmamız gerekiyor. 

Bu arada Bebek Yapım Bakım Onarım blogu benim çok yararlandığım bir blog o yüzden diğer yazılarını da şiddetle tavsiye ederim.


------------------------------------------

Silikon vadisinin teknoloji dehaları çocuklarını içinde akıllı telefon ve pad olmayan okullara gönderiyorlarmış diye bir yazı okumuştum. 10 yaşına gelmiş, hala bilgisayar kullanmayı bilmiyor çocuklar. Ne mi yapıyorlar? Örgü örüyorlar mesela... Ama peki zeka geliştirmek için ne yapmalı? Hangi oyuncaklarla oynatmalı? 

Lafı uzatmayacağım. Oyuncaklar zeka geliştirmiyor! Daha doğrusu, geliştirdiklerine dair bir bulgu yok. Bunu da zaten iki dakika düşünsek farkedeceğiz. Çocuğun en iyi oyuncağı kendi bedeni ve etrafındaki insanlardır. Bol hareket araştırmalarla zeka geliştirdiği bilinen tek kestirme yol. O çocuk, o bedeni kullanmalı. Özellikle kız anne-babaları, size söylüyorum: çocuk koşmalı, hoplamalı, zıplamalı. Çocuğunuzun dizi, kolları, bacakları morluk ve yara bere içinde değilse, sokaktan döndüğünde kıyafetleri hala kuru ve temizse, muhtemelen çocuğunuz yeterince hareket etmiyor. Oyuncakların zeka geliştirdiğini bir türlü gösteremiyorlar, ama hareket etmenin zeka geliştirdiğini biliyoruz. Hatta çocuklar spor yaptıktan sonra zeka testi sonuçları yükseliyor. O derece yani... Spor dedimse, hoplama, zıplama, tırmanma, çocuğu terletecek ne varsa aklınıza gelen. Bedenini ev içinde yeterince kullanması mümkün değil. Sokağa çıkmalı. Parka gitmeli. Yorgunluktan tükenmeli. Zeka geliştiren aktivite budur. Hem okul zekasını, hem bedenini geliştirir, hem de oyun sosyal zekayı geliştirir. Elimden gelse, tüm çocukları alır dışarı çıkarır, doğaya götürürdüm.

Oğlumun ilk orman gördüğünde tam 4 saat aralıksız güldüğüne belki inanmazsınız. Kahkahalar atıyordu mutluluktan. Hangi aktivite bu kadar mutlu edebilir bir çocuğu? Çocukların oyuncaklara ihtiyacı yok aslında. Almayın demiyorum. Ben de alıyorum. Ama oyuncak basit olmalı. Ne kadar elektrikli, ışıklı, sesli ise, o kadar faydasız. Çocukları kendi haline bırakıp, oyuncak ve aktiviteye boğmazsanız, zaten onlar kendi şahsi duygusal ve bedensel gelişim hızlarına uygun oyunları kendiliklerinden buluyorlar. Ama pek çok aile bunlara dikkat etmiyor. Bir yaşına kadar (hatta çook daha uzun süre), tencere ve tencere kapağı muhteşem bir oyuncak. Kaç bebek sırtını yüzlerce liralık oyuncak yığınına dönüp, tencereyle oyunuyor? Çocuk bunu yapıyorsa, o gelişim düzeyinde buna ihtiyacı var demektir. Bunu da bize hiçbir gelişim seti söyleyemez.

Oğlum -unuttum kaç aylıktı- bütün gün yere birşeyler atardı. Sonra onların nasıl düştüğünü, parçalanıp parçalanmadıklarını, nasıl ses çıkardıklarını incelerdi. İşte geliştirici oyun bu. Fizik kurallarını öğreniyor. Ama daha önemlisi, bir sorusu var. Bir merakı var. Ve o soruyu engellenmeden sormayı, cevabını öğrenmeyi değil, KEŞFETMEYİ öğreniyor. Bu kaşık düşünce tın yapıyor, peki tabak düşerse ne olacak? Kendine veya sizin için çok değerli birşeye zarar vermediği sürece bırakın yapsın. Çocuğu değil, çevresini kısıtlayın. Ortadan değerli herşeyi kaldırın, tehlikeli şeyleri kilitleyin, köşelere yumuşak şeyler bağlayın. Sonra bırakın çocuk yaşına uygun aktiviteyi keşfetsin. Bu aktivite size çamaşırda yardım etmek olabilir. Aralıksız dört saat boyunca koşmak olabilir. Duplo seti ile gemi filosu yapmak olabilir. Ayakkabı giymeye çalışıp, beceremeyince içli içli ağlamak da olabilir.

Annesinin topuklu ayakkabılarıyla dolaşan, toka takmak, bebekle oynamak isteyen erkek çocuğa karışmayın. Kimse bu yüzden eşcinsel olmaz. Bunlar öğrenmenin alasıdır. Pazara gelsin sizinle, sebzeleri görsün, koklasın, incelesin. Beraber yemek yapın. Bu da tabi onu mama sandalyesine oturtup izletmek olabilir önce. Domatesleri önünde kesin. Malzemeleri tattırın. Sonra bir gün yumurtayı karıştırmasına izin verirsiniz. Birgün gelecek, yemek yapmaya başlayacak. Ama daha önemlisi, yemeği anlayacak. Denemesine, başaramamasına, üzülmesine izin verin. Tekrar denesin. Siz yapmayın. Bırakın o yapsın. Bırakın başarısız olsun. Neden mi? Araştırmalar bir şey daha gösteriyor: Hayatta en başarılı insanlar en zekiler değil, en AZİMLİ olanlar! Yani başarısızlıktan yılmayan, durmadan yeniden deneyenler. İşte bunu öğretmek gerekiyor çocuklara. Çünkü gerçek başarı, deneyerek, uğraşarak gelendir. Bu kolay değil ama. Düşecek. Yanında duracak, ama kaldırmayacaksınız. Çünkü kalkmayı öğrenmeli. Bir ayakkabıyı giymek için uğraşacak. Ben giydirevereyim diyeceksiniz, giydirmeyin. Bırakın denesin. Hiçbir aktivite bunu çocuğa öğretemez, yalnızca siz. Denemesine, yanılmasına, yılmamasına yardımcı olarak...

Başka kimler başarılı ve mutlu oluyor? Yine araştırmalardan gidelim. Beklemeyi bilen insanlar ve bu da çocuklukta öğreniliyor.Her istediğini, hemen almaya alışan bir çocuk, mutsuz ve başarısız bir yetişkin adayıdır. Çocuklar sabırsızdır. Onlara sabrı öğretmek bizim işimiz. Önce 3 saniye beklemeleri bile başarı iken, zamanla uzun beklemeyi öğretin. Bazı şeyleri 5 dakika, bazı şeyleri ise bir hafta bekleyebilir 3 yaşında bir çocuk. Söz verin, anlayabileceği bir zaman verin ve sonra beklemesini, beklerse değeceğini öğretin. Önce bu, sonra şu deyin. Öğrenecektir. Ama ille de zeki olsun diyorsanız, şunu da bilin. Dünyanın her yerinde okula başlayan çocukların zekası düşüyor. Çünkü o soran, merak eden, koşturan, deneyen, keşfeden çocukları bir sıraya oturtup, onlara "öğretiyoruz." Gerçek öğrenme böyle olmaz. Çocuğunuz sizi yönlendirsin.


Mesela çocuklara bir oyuncak vermişler. 7 farklı şekilde bakılabiliyormuş. Bir grup çocuğu oyuncakla bırakmışlar. Bir başka gruba ise öğretmen oyuncağın 4 farklı şekilde nasıl kullanılacağını öğretmiş. Sonra onları da bırakmışlar. Ne mi olmuş? Kendi başlarına bırakılan çocuklar, oyuncağın tüm işlevlerini keşfetmiş. Diğer çocuklar sadece 4 şekilde oynamaya devam etmiş. Bu bence eğitim sistemimizin çarpıklığının en güzel örneğidir. Çocuğunuza soru sormayı öğretmenize gerek yok. Çocuklar zaten doğal olarak savcıdan daha sorgucular. İlk yapmanız gereken şey, soru sormasına izin vermek, onu cesaretlendirmek. Çocuklarımızı rahat bırakmalıyız yani, ama başıboş değil. Soru sorduklarında, gidip beraber keşfedebilir, biz de onlara sorular sorabiliriz. Kesin cevaplar yerine, ihtimallerden bahsedebiliriz. Fikrimizi beyan ederken, "Ben buna inanyorum, ama farklı insanların farklı inanışları olabilir" diyebiliriz. Ama biz ne yapıyoruz. Çocuğun kafasının etraftan ve bizden gelen pek çok boş inanışla dolmasına izin veriyoruz. Bütün bu hazır (ve çoğunlukla yanlış) cevaplar, çocuğu sonsuza dek meraktan, araştırmaktan uzaklaştırıyor. Ama zeka da işte öyle gelişiyor. Sora sora, merak ede ede, kesin cevapları sorgulaya sorgulaya. Hadi bunun için de bir oyuncak yapsınlar! Bu denklemde oyuncakların zerre kadar önemi yok, ama siz çok önemlisiniz. Herşeysiniz. Her oyuncak sizsiniz.

Çocuklar gözlemler, görür, sünger gibi emer. SİZ matematikten kormaktan vazgeçin. Yoksa o da öğrenecek. Siz başkalarına veya ona bağırıyorsanız, o da size bağıracak birgün. Bundan emin olun. Siz çocuğunuzu bencil yetiştiriyorsanız, birgün en büyük kazığı size atacak. Siz okuyun. Çünkü çocukların kelime haznesi ve dil kullanımı (yani zekalarının büyük kısmı), ailelerininki ile kısıtlı. Şüphe edin ki çocuğunuz sağlıklı süpheciliği öğrensin. Ama zeka ile kalmayın. Bedeninizi sevin ki, o da kendi bedenini sevsin. Güzel bir dünyaya inanın ki, o da inansın. Ona yalan söylemeyin. Dünyayı kolay, güzel bilmesin. Ama dünyada güzellikler olduğunu bilsin. Ona şevkati, saygıyı öğretin, sevmeyi, paylaşmayı öğretin. Severek, şevkat göstererek, paylaşarak. Siz ne kadarsanız, çocuğunuz muhtemelen o kadar olacak. Ama bu güzel birşey. Kendinizi geliştirebilirsiniz. Kendimi geliştirebilirim. Oğlumun olmasını umduğum insan olabilirim.




Aysude Kölemen
-----------------------------------


28 Ağustos 2014 Perşembe

Defne'nin dişi çıktı!



Evet tamam biraz erken sayılır bir çok bebekle kıyaslayınca ama gelişim açısından gayet normalmiş 5.5 aylık diş çıkartmak. Defnoş sağolsun bizi yıpratmadan, kendini de çok hırpalamadan ilk dişi patlattı, yanındaki de patlamak üzere. Biraz mahmure modunda bu aralar ve arada ağlıyor ama genel olarak çok sıkıntısı yok gibi. Umarım bütün dişlerini böyle çıkarır.

Gelelim diş buğdayı geleneğine. Çok geleneksel bir insan değilimdir ama aslan burcu olduğumdan mıdır bilmem partileri çok severim. O yüzden kına da yaptım, karnı burnunda partisi de. Ivır zıvır süs hazırlamak çok hoşuma gidiyor. Fakat bu diş buğdayı organizasyonu tatil planları yüzünden çok aceleye geldi. Çok az kişiydik ama gene de Türklere yakışır bir çay soframız vardı valla.


Her ne kadar aceleye gelse de kurabiye yapmadan olmazdı. İlk şeker hamurlu kurabiye denemesini karnı burnunda partimde denemiştim ve hatta bir cesaret pasta bile yapmıştım. O yüzden malzemelerim hazırdı, sadece diş şeklinde kalıp aldım. Bir gün önceden hızlıca piştiler, süslendiler, paketlendiler. Bir de şu parti şapkaları çok şeker duruyor bebelerde diye hemen googleladım bir template bulup yaptım, çok da güzel oldu. Tabii annem olmasa Defne varken böyle işlere asla kalkışamazdım. Yalnız anneleri uyarıyorum demedi demeyin, yardım isteyin.



Bu arada taa ilkokuldan arkadaşımla 2 ay arayla doğurunca, bebeleri de doğuştan arkadaş ettik. Bu sebeple Nehirciğim de baş konuğuydu Defnoşun :)
 

Bir de şu aldığım tek dişli şey güldürdü bayaa bizi..


Gözdem de sağolsun bebeğim var uğraşamam dememiş Defne'ye ilk diş muffinleri yapmış. Desperate Housewives dizisindeki Bree Van De Kamp gibi süsleyip sepetleyip getirmiş valla :D



Teyzeden kısır&patates, babanneden börekler, anneanneden diş buğdayı gelince sofra tamamlandı. Dişi çıkaran Defne, yiyen biz olduk.

Gelelim uyguladığımız geleneklere;
Annem diş buğdayı hazırladı. Nasıl yapılıyomuş bu diş buğdayı diye merak edenler varsa en sağlıklı hali şu;
Kaynatılıp pişirilmiş buğdayı çiğ kuru yemişlerle ve kuru üzüm kuru kayısı gibi tatlı meyvelerle karıştırıyorsunuz. Daha da tatlı olsun derseniz bal ekleyebilirsiniz (biz biraz agave şurubu kullandık). Ayrı ayrı kuplara koyduktan sonra yemeden hemen önce isteyene yoğurt ekledik ve bence çok yakıştı. Kışa denk gelseydi nar taneleri yakışabilirdi yada çilek, muz eklenebilirdi.


Kuplardan birine altın sakladım ve seçmeleri için tepsiyle ortaya koydum. Bulan hediye alırmış. Küçük amca buldu altını. Yeğenine harçlıklarıyla hep hediye alan Mert üzülmedi de ben üzüldüm valla gitti harçlıklar diye ama sanırım babaanne yardıma koşacak Mert'in harçlıklar cebinde kalacak hehe..


Bir başka gelenek ise meslek seçimiymiş. Bu esnada da kafasından aşağı 32 dişi simgeleyen 32 buğday tanesi dökülürmüş ki dişleri sağlam ve sağlıklı olsun. Çağımızın mesleklerini simgelemek zor olduğundan klasik meslekleri koyduk önüne. Doktor için termometre, dişçi için diş fırçası, yazar için kitap, aşçı için kaşık, mühendis için hesap makinesi, mimar için küçük bir ev, ressam için sulu boya, televizyoncu için kumanda ve benim isteğim üzerine müzikal oyunculuğu için broadway dvd si ile amcasının isteği üzerine teknolojik meslekleri simgeleyen ipod touch. Defne birkaç birşeye dokunduktan sonra ipod touchla çok ilgilendi (simsiyah birşey neden ilgisini çekti bilmem)  sonra tahta kaşığı aldı diğer eline ve seçimini netleştirdi; food blogger ve/veya food photographer! Tamam yemek blogcusu veya yemek fotoğrafçısı da denebilir ama ingilizcesi daha havalı ve tüm diğer anneler gibi çocuğumun mesleğiyle hava atmak bir anne olarak benim de hakkım yahu :)

Biz yeni nesil meslekleri koyamadık ama bizim kız kombinledi ve tercihini ortaya koydu!


Gene toplu resim çekmeyi unuttuk ve gene harele gürele tek tek resimler çektik. Artık bir sonraki organizasyon olan 1 yaş doğumgünü partisinde daha profesyonel resimler çekeriz umarım..

Neşeli bir gün geçirdik. Yapsam mı diye düşünenlere az kişiyle de olsa yapmalarını tavsiye ederim..


12 Ağustos 2014 Salı

Mazeretim var: emzikliyim* ben.

61 kilo evlendim. 67 kilo hamile kaldım. 80 kiloyla doğuma girdim. Doğurduktan bir hafta sonra 70 kiloydum. 5 ay geçti hala 70 kiloyum.

Bu ön bilgiler ışığında bazı bulguları sizinle paylaşmak isterim. Evlendikten sonra aldığım kitchenaid mikserimin hakkını vermek için yaptıklarım bana tabiki kilo olarak geri döndü ama daha kötü birşey daha oldu; artık şeker bağımlısıyım. Beyaz unla yaptığım tuzlular ve şekerle yaptığım tatlılar bünyemi zaten tatlıya alıştırmıştı, bir de hamile kalınca bahanem oldu, yemeye devam ettim. E doğurdum, süt veriyorum kendimi kısmak olmaz derken kaldım 70 kiloda. Aslında sebze, salata çok severim ve yerim ama sonrasında tırım tırım tatlı aranıyorum evde uyuşturucu bağımlıları gibi. Emzirirken tatlı krizine girildiğini duymuştum ama bunu ancak emzirmeden önce hiç tatlı yemeyen birisi ile test edebiliriz, ben iyi bir denek değilim. 

Biliyorum ki bir kaç hafta şekerden ve şekere dönüşen boş kaloriden uzak dursam bu bağımlılığı aşacağım ama olmuyor, dayanamıyorum, kendi kendime verdiğim sözleri bozuyorum hep. Gene de eskiden tatlı olsunda ne olursa olsun diyordum şimdi çok sevdiğim bir tatlıysa yiyorum sadece. Gelişme var.. 


Sonuç: 
Tatlıya birkez alışırsanız canınız ister ama biraz uzak durmayı başarabilirseniz aklınıza bile gelmez. 

Hamilelik ve emziklik* döneminde yemeniz gereken tatlılar sadece organik bitter çikolatadır ve hurmadır. Onun dışında tükettiğiniz boş kalorilerin bebeğe ve sütünüze hiç yararı yoktur, bilakis bazılarının zararı olur. 

Süt verirken yemeniz gerekenler; 
komplex karbonhidratlar (tam buday unu, bulgur vs),
kırmızı ve beyaz et (hormonsuz ve antibiyotiksiz olanları tabiki de), 
balık (civa oranı düşük olanlar), 
bol sebze ve salata,
uygun miktarda meyve,
bol su. 

Amaaaa bunları bilmenize rağmen canınız hamburger, pasta, pizza isterse ve yakınlarınız "kilo aldım diyorsun ya hani yemesen mi acaba" derse, benim gibi gözünüzü pörtleterek "emziriyorum ama beeeen" diye çemkirmek suretiyle bunlara yumulabilirsiniz. Bunca uğraştan sonra bu sizin en doğal hakkınız :) zaten çoğu kişi size laf etmez "aaaa emziriyosun ye tabi" der.

Gene de daha önce paylaştığım bir resmi burada tekrar paylaşmak isterim. 


"Yerim annem, yerim gülüm, kime ne" durumunun gittikçe azaldığı günler diliyorum hepimize..

* İş güvenliği kanunlarında emzikli kadın olarak geçiyor emziren kadın. Çok gülüyorum bu tabire gözümün önüne ağzında emzik olan anneler geliyor.